top of page

İMAM MATURİDİ




(الماتريدي)

Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî (ö. 333/944)

Mâtürîdiyye mezhebinin kurucusu, müfessir ve fakih.

Nisbet edildiği Mâtürîd (Mâtürît), bugün Özbekistan Cumhuriyeti’nin sınırları içinde bulunan Semerkant’ın dış mahallesidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hayatı hakkında kaynaklarda çok az bilgiye rastlanan Mâtürîdî, Abbâsîler’in merkezî otoritelerinin oldukça zayıfladığı bir dönemde siyasî bakımdan hilâfete bağlı müstakil beyliklerden Sâmânoğulları’nın Mâverâünnehir’e hâkim oldukları devirde yaşamıştır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte hocası Rey Kadısı Muhammed b. Mukātil er-Râzî’nin 248 (862) yılında vefat ettiğine dair bilgiden hareketle III. (IX.) yüzyılın ilk yarısının ortalarında dünyaya geldiği ve ömrünün bir asra yakın olduğu tahmin edilmektedir. Nitekim Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî, Mâtürîdî’nin Eş‘arî’den zuhur ettiğini kaydetmektedir

 

 

 

 

 

 

 

 

Döneminin tanınmış âlimlerinden ilim öğrenip kendini yetiştirmiştir. Kelam, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi gibi ilim dallarında eğitim almıştır. Ancak esas itibarıyla kelam ve akait alanındaki görüşleriyle ön plana çıkmış ve meşhur olmuştur. Bu alandaki görüşleriyle yüzyıllardır geniş halk kitleleri üzerinde önemli tesirler bırakmıştır.

 

İmam Mâturîdî, İslam inançlarının sistemli bir şekilde ortaya konulmasında, sapkın görüşler karşısında savunulmasında, akıl ve nakille temellendirilmesinde İmam Eş’ari (öl. 935) ile birlikte en önemli rolü oynamıştırOnun görüşlerine dayanan Mâturîdîlik, günümüze kadar varlığını sürdüren iki büyük itikadi mezhepten biridir.

 

Geçmişten günümüze milyonlarca Müslüman, onun görüşlerine dayanan Mâturîdî mezhebini benimsemiştir.

 

Kelam alanında Kitâbü’t-Tevhîd ve Kitabu’l-Makâlât, tefsir alanında ise Te’vilâtü’l-Kur’an, İmam Mâturîdî’nin en önemli eserleri arasında sayılabilir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çağdaş araştırmalarda Mâtürîdî’nin tefsir, kelâm, fıkıh ve usulü, mezhepler tarihi alanlarında önemli mevkiine rağmen gerek mezhepler tarihine dair eserlerde gerekse bibliyografik kaynaklarda ihmal edildiği belirtilmekte ve sonraki dönemlere çok az eseri intikal eden Eş‘arî’nin mezhebinin yayılmasına karşılık Mâtürîdî’nin mâruz kaldığı bu ihmalle ilgili çeşitli sebepler ileri sürülmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bunlar arasında Mâtürîdî’nin hilâfet merkezi Bağdat’tan uzakta yaşamış olması, Arap tarihçileri tarafından kasıtlı olarak zikredilmemesi, siyasî iktidarla anlaşmazlık içinde bulunması sebebiyle Eş‘arîler gibi devlet imkânlarından yararlanmamış olması, Eş‘arîliğin Nizâmiye medreselerinde okutularak İslâm dünyasının her tarafına gönderilecek kimseler yetiştirilmesine mukabil Mâtürîdîliğin resmî eğitim kurumlarına girememesi, Eş‘arîliğin Şâfiîler ve Mâlikîler gibi farklı kitleler tarafından benimsenmesine rağmen Mâtürîdîliğin sadece Hanefîler’e münhasır kalması, Mâtürîdîliğin akla daha fazla önem vermek suretiyle muhafazakâr ulemânın ve biyografi müelliflerinin ilgi alanı dışında kalması, Hanefî çevrelerinin Mâtürîdî’nin Ebû Hanîfe’nin otoritesini gölgelemesinden endişe etmeleri, eserlerinin dil ve üslûp açısından problemli oluşu gibi bir dizi sebep kaydedilmektedir.

İmam Mâturîdî akla önem verir. Ancak akıl mutlak doğruyu her zaman bulamayabilir. Bu sebeple onun bir kılavuza ihtiyacı vardır. Bu kılavuz da peygamberlere gelen vahiydir. İmam Mâturîdî hem akla hem de nakle yani Kur’an ve sünnete önem verir. İslam’ın inanç esaslarını akıl ve nakil temeline dayandırarak açıklamaya çalışır. İmam Mâturîdî’ye göre Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği, peygamberlik, cennet ve cehennemin varlığı hem akıl hem de nakil ile açıklanabilir. İnsan, kendisine peygamber gönderilmese de Allah’ın (c.c.) varlığını bilmek ve Yüce Yaradan’a iman etmekle yükümlüdür. Çünkü kâinattaki mükemmel düzen, varlıklar arasındaki eşsiz uyum, Allah’ın (c.c.) varlığını ve birliğini açıkça ortaya koymaktadır.

İmam Mâturîdî’ye göre iman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır. İmanda aslolan, kalp ile tasdiktir. Ancak mümin kişi, imanını dili ile de ifade etmelidir ki onun Müslüman olduğu bilinsin ve kendisine buna göre muamele edilsin. İmam Mâturîdî’ye göre iman, amelden bir parça değildir. Dolayısıyla kişi içki içmek, kumar oynamak, zina etmek vb. günahları işlese de iman ettiği için dinden çıkmış olmaz. Ancak günah işlemiş olur.(1) Türk asıllı büyük bir âlim olan İmam Mâturîdî, Türklerin İslam anlayışının oluşmasında önemli rol oynamış şahsiyetlerden biridir. Bugün ülkemizde yaşayan halkın büyük bölümü, inanç konusunda onun ortaya koyduğu görüşleri benimsemektedir. Türkiye’de yaşayan Müslümanların çoğunluğu amelde Hanefi mezhebini, itikatta ise Mâturîdî mezhebini benimsemiştir

 

 

 

Eserleri: 
 

Hayatını ilme ve Ehl-i sünnet itikadını yaymaya hasreden ve bu hususta büyük hizmetler veren Matüridi hazretleri, benzerine rastlanmayacak ölçüde değerli eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır 

1) Kitab-üt-tevhid: Bu kitapta sapık fırkaların sözlerinin yanlış olduğunu ispat edip, doğru itikad olan Ehl-i sünnet itikadını çok mükemmel bir şekilde açıklamıştır.

2) Tevilat-ül-Kur'an: Tefsire dair benzeri az bulunan bir eserdir. Semerkandi bu esere büyük bir şerh yazmıştır.

3) Reddü Evaili'l-Edille lil Ka'bi ve Beyanü vehmi'l Mutezile:Mutezileyi reddeden ve çürüten bir eserdir.

4) Er-Reddü ala usül'il Karamita: Karamita fırkasını reddeden bir eserdir.
5) Reddu kitab-ül-imame li Ba'zir-Revafiza: Eshab-ı kirama düşman olanları reddeden bir eseridir.

6) Kitab-ül-makalat fil-kelam: Kelam ilmine dair bir eseridir.
7) Me'haz-üş-şeriyye: Fıkıh ilmine dairdir.
8) Kitab-ül-cedel: Usül-ü fıkıh ilmine dair olan bu eserinden başka kitapları da vardır.

İmam-ı Matüridi'nin naklen bildirdiği Ehl-i sünnet itikadının esaslarından bazıları şunlardır:

Allahü teâlâ kadim olan zatı ile vardır.
Her şeyi, O yaratmıştır. Birdir. İbadete hakkı olan da Odur. Ondan başka hiçbir şey, ibadet olunmaya layık değildir. Kâmil sıfatları vardır. Bu sıfatları; hayat, ilim, semi', basar, kudret, irade, kelam ve tekvin'dir. Bu sıfatları da ezelidir. Allahü teâlânın isimleri tevkifidir, yani dinimizde bildirilen isimleri söylemek uygun olup, bunlardan başkasını söylemek yasak edilmiştir.

Kur'an-ı kerim Allah kelamıdır, Onun sözüdür. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahluktur. Bu harf ve kelimelerin manası, Kelam-ı ilahiyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere Kur'an denir. Bu harf ve kelime kalıpları içinde Kelam-ı ilahi olan Kur'an mahluk değildir. Allahü teâlânın öteki sıfatları gibi ezelidir, ebedidir.

Allahü teâlâyı müminler Cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihatasız, yani şekli olmayarak görecektir. Nasıl görüleceği düşünülemez. Çünkü Onu görmeyi akıl anlayamaz. Allahü teâlâ, dünyada görülemez. Bu dünya ve insanın bu dünyadaki yapılışı Onu görmek nimetine kavuşmaya elverişli değildir. Dünyada görülür diyen yalancıdır. Hazret-i Musa, Peygamber olduğu halde bu dünyada göremedi. Peygamber efendimiz mirac gecesinde gördü ise de, bu dünyada değildi. Dünyadan çıktı, ahirete karıştı. Cennete girdi ve orada gördü.

Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi, insanların işlerini de, O yaratıyor. İyi ve kötü işlerin hepsi Onun takdiri, dilemesi iledir. Fakat iyi işlerden razıdır, fenalardan razı değildir, insanın yaptığı işte, kendi kuvveti de tesir eder. Bu tesire "kesb" denir.

Peygamberler Allahü teâlâ tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdiği her haber doğrudur, yanlışlık yoktur.

 

 

 

KAYNAK : 

 

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=280149

http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1776

 

 

Kitabüt-tevhid

Mail listemize katılın

  • Black Facebook Icon
  • Black Twitter Icon
  • Black Pinterest Icon
  • Black Flickr Icon
  • Black Instagram Icon

© 2023 by The Mountain Man. Proudly created with Wix.com

bottom of page